"Devlet birikimi, insan tecrübesi ve memleket sevdasıyla; adaletin, huzurun ve ortak aklın hâkim olduğu bir Türkiye için çalışıyorum."
70'lerin enerjisi, 80'lerin huzuru, 90'ların deneyimi, 2000'lerin kalkınmasının birikimi
Ocak 1962'de Kahramanmaraş'ın Kümbet Mahallesi'nde dünyaya gelen Abdullah Kırdağ, Anadolu'nun değerleriyle yetişmiş; devlet kurumlarının işleyişini, toplumun ihtiyaçlarını ve insanın kıymetini derinden bilen bir kamu insanıdır.
Eğitimini Kahramanmaraş ve Ankara'da tamamlamış; Ankara Laborant Meslek Lisesi'nin ardından Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi'nden mezun olmuştur.
Tarım Bakanlığı ve Başbakanlık başta olmak üzere farklı kamu kurumlarında uzman, şef ve özel kalem müdürü olarak görev yaparak güçlü bir devlet birikimi edinmiştir.
Eğitim, ticaret, spor ve sivil toplum alanlarında yürüttüğü çalışmalar; toplumun farklı kesimleriyle bağ kuran bir yaklaşımın temsilcisi haline getirmiştir.
Kimliği değil insanı esas alan, hak ve hukuku önceleyen bir kamu düzeni kurmayı hedeflemektedir.
Tarım Bakanlığı ve Başbakanlık'ta uzmanlık, şeflik ve özel kalem müdürlüğü görevlerinde bulunarak kurumlar arası koordinasyon, protokol yönetimi, bürokratik karar süreçleri ve kriz yönetimi alanlarında etkin rol oynamıştır.
Dershanecilik alanında aktif olarak görev alarak gençlerin eğitim hayatına katkı sağlamıştır.
Canlı balıkçılık ve çeşitli girişimcilik faaliyetlerinde bulunarak özel sektör deneyimi kazanmıştır.
Kulüp başkanlığı ve Türkiye Beyzbol, Softbol Federasyonu'nda yöneticilik yaparak spor camiasına hizmet etmiştir.
Ankara Bürokratlar Derneği başta olmak üzere çeşitli dernek ve STK'larda uzun yıllar görev alarak toplumun sorunlarını yakından gözlemleme fırsatı bulmuştur.
"Bizim siyasetimiz insan siyasetidir. İnsan sevmeyen, devlet sevemez. Önemli olan kişinin ahlakı, emeği ve vicdanıdır. Kimliği, mezhebi, kökeni değil."
Her koşulda doğruluktan şaşmamak. Siyasetin temelinde güven vardır ve güven ancak dürüstlükle kazanılır.
Her vatandaşa eşit yaklaşmak. Devlet, adaletle ayakta durur. Adalet yoksa düzen de, güven de ayakta duramaz.
Kimliği, inancı, kökeni ne olursa olsun herkesin haysiyetini gözetmek. İnsan odaklı bir yaklaşımla hareket etmek.
Ayrıştıran değil birleştiren bir dil kullanmak. Kürt, Türk, Alevi, Sünni... bu milletin her bir ferdi aynıdır, eşittir.
Makam için değil, memleket için çalışmak. Siyaset bir hizmet aracıdır, kişisel çıkar değil.
Türkiye'nin geleceği; kurumsal kapasitesi güçlü, şeffaf, liyakat temelli ve hızlı işleyen bir devlet düzenine bağlıdır.
Ekonomide kalıcı iyileşmenin yolu; üretimi artırmak, girişimciliği desteklemek ve orta sınıfı güçlendirmekten geçer.
Eğitim, bir milletin geleceğini belirleyen en kritik alandır. Fırsat eşitliği, nitelikli eğitim ve gençlerin üretime katılımı önceliktir.
"Bu topraklarda herkesin kendini eşit hissettiği bir düzeni kurmak hepimizin görevidir."
Spor; disiplin, kardeşlik ve sağlıklı nesillerin yetişmesi için vazgeçilmezdir. Gençlerin sosyal hayata katılımı ve sivil toplumun güçlendirilmesi önceliklerimiz arasındadır.
Spor; disiplin, kardeş
Spor; disiplin, kardeşlik ve birlik demektir. Gençlerin sağlıklı gelişimi ve toplumsal bütünleşme için kritik öneme sahiptir.
"Devletin mekanizmasını bilen, saha ile masayı birleştiren bir yaklaşımla Türkiye'nin yarınlarına hazırlanıyoruz."
"Kürt, Türk, Alevi, Sünni… bu milletin her bir ferdi aynıdır; eşittir. Biz ayrıştırmak için değil, birleştirmek için varız."
"Gençlerin ve üreticilerin önünü açan, orta sınıfı güçlendiren, yaşamı kolaylaştıran bir kalkınma vizyonu."
"Her gencin fırsata erişebildiği; nitelikli, çağın gereklerine uygun bir eğitim düzeni."
Adalet, bir toplumun temel direğidir. İnsanlar adaletin varlığını hissettikleri zaman geleceğe güvenle bakarlar. Adaletsizlik ise toplumda derin yaralar açar, güveni sarsıyor ve insanları umutsuzluğa iter. Bir ülkede hukuk herkes için eşit işlemiyor, güçlü olan korunuyor ama zayıf olan mağdur ediliyorsa, o toplumda huzur bulunamaz. Adaletin olmadığı yerde umut da, refah da, gelecek de karanlıktır. Bu yüzden adalet yalnızca bir kavram değil, yaşanması gereken bir gerçekliktir.
Siyaset bir araçtır, amaç değil. Eğer siyaset insanların hayatını kolaylaştırmıyor, sorunlarına çözüm üretmiyor, topluma hizmet etmiyorsa; o siyaset boş bir çabadır. Gerçek siyaset, makamlarda oturmak değil; sokaktaki vatandaşın derdini anlamak, çözüm üretmek ve memleketin iyiliği için çalışmaktır. İnsanı merkeze almayan, sadece iktidar mücadelesi veren bir siyaset anlayışı topluma fayda sağlamaz. Biz, insanı esas alan, onun refahını, huzurunu ve mutluluğunu hedefleyen bir siyaset anlayışıyla yola çıktık.
Hiçbir insan kökeninden, inancından, mezhebinden dolayı diğerinden üstün ya da aşağı değildir. Toplumu bölen, insanları kategorilere ayıran bir zihniyet; millete değil, kendi kibirine ve çıkarına hizmet eder. Gerçek devlet adamlığı, herkesin eşit olduğu bir düzen kurmaktır. Kürt, Türk, Alevi, Sünni, Müslüman, gayrimüslim... bu toprakların her evladı eşit haklara sahiptir. Bu eşitlik sağlanmadan ne adalet tesis edilebilir ne de toplumsal huzur. Biz ayrıştıran değil, birleştiren bir dil kullanmalıyız.
Türkiye'nin zenginliği, çeşitliliğinden gelir. Farklı kimlikler, inançlar, kültürler bu vatanı güçlü kılan unsurlardır. Hiçbir kimliği ötekileştirmeden, herkesi kucaklayan bir anlayışla hareket etmek zorundayız. Çünkü bu topraklarda bin yıldır birlikte yaşıyoruz. Ortak tarihimiz, ortak acılarımız ve ortak gelecek hedeflerimiz var. Her kimlik bu vatanın asli unsurudur ve saygıyı, hak ettiği değeri görmeyi hak eder. Ancak bu şekilde güçlü, birlik içinde, huzurlu bir Türkiye kurabiliriz.
Görüşleriniz, önerileriniz ve eleştirileriniz bizim için değerlidir.